Bilge Okuyucunun Bakış Açısı NOVEL - Bölüm 10
Kısım 2 – Ana Karakter (5)
Başka biri görseydi oldukça gülünç bir manzara olurdu. İri yarı yetişkin bir adam boynundan tutuluyor ve bir maymun gibi asılıyordu.
Lee Hyunsung’un köprünün karşısından bu tarafa baktığını görebiliyordum. Yüz ifadesi endişeliydi ama aslında burada neler olup bittiğini göremiyordu. Güvenlik bölgesi yüzündendi. Ben orayı görebiliyordum ama onlar burayı göremiyordu.
“Adın.”
“Ne?”
“Adın ne?”
Şu kayıtsız konuşma tarzına bak, tıpkı bir ana karakter gibi. Ama onu burada kışkırtmak iyi olmazdı.
“Kim Dokja.”
“Garip bir isim.”
“Bunu çok duydum.”
Tam o anda Yoo Jonghyuk’un yumruğu mideme indiğinde içim dışıma çıktı.
“Ağh…”
Bıçağın sekeceği bir deriye sahip olmama rağmen saldırı çok acı vericiydi.
“Sağlam bir vücudun var. Jeton kullanımında ustalaştın mı?”
“Seninle aynı…”
Küt. Yine karnıma bir darbe yedim. Bir iniltiyi zar zor yutmayı başardım.
Bu adamın güç seviyesi en az 15’ti. Sadece bir ana ve bir alt senaryo gerçekleşmesine rağmen bu derecedeydi. Doğuştan canavarlar harbiden farklıydı.
“Gereksiz cevap vermeyi bırak. Şu andan itibaren sadece benim sorduğum sorulara cevap ver. Anlaşıldı mı?”
Cevap vermedim. Bunun olabileceğini düşünmüştüm. Ancak bu, asla gerçekleşmemesini umduğum en kötü durumdu.
Başlangıçta, Yoo Jonghyuk diğer tüm kişilerden daha göz korkutucuydu.
Üç kez geri dönme döneminden geçtikten sonra kişiliği yıpranmıştı. Öz benliğini korumak için ilkelerini bir kenara bırakmıştı. Şimdiki Yoo Jonghyuk, amacı uğruna asla tereddüt etmezdi.
“Cevabın?”
“Tamam…”
“Saygı ifadelerini kullan.”
“Ya istemezsem?”
Bu sefer yumruğu engellemek için iki elimi de kaldırdım. Kemiklerim kırılmış gibi acı hissettim ama şok dağılmıştı. Yoo Jonghyuk’un gözleri biraz şaşırmış gibi açıldı.
[Yoo Jonghyuk karakteri sana karşı tetikte.]
Bu durumda önemli değildi. Sırf ana karakter o diye kum torbası olacak değildim.
“Üzgünüm ama sen benden daha gençsin, profesyonel oyuncu Yoo Jonghyuk-ssi. O yüzden saygı ifadeleri kullanan kişi sen olmalısın.”
“…Beni tanıyor musun?”
“Tanıyorum. Ben bir oyun şirketinin çalışanıyım.”
Bu bir yalandı. Bir oyun şirketinde çalışsam bile, tüm profesyonel oyuncuların isimlerini ezberlemem imkansızdı. Ayrıca, yakın zamana kadar ‘Yoo Jonghyuk’ sadece bir roman karakteriydi.
“Sen ünlüsün. Bir zamanlar hayranındım.”
Ünlü olmak sadece olay örgüsünün bir parçasıydı. Ancak, bir ‘hayran’ olduğum yalan değildi.
Yoo Jonghyuk’u sevdim, nefret ettim, söylendim ve alkışladım. İşte bu yüzden 3000’den fazla bölüm boyunca Yoo Jonghyuk’a takılıp kaldım.
“Hayran. Bunu uzun zamandır duymamıştım.”
Yoo Jonghyuk’un gözlerinde nostaljik bir bakış vardı, sanki anılarına kilitlenmiş gibiydi. Fakat bu sadece bir an içindi.
“Bu seferlik küstahlığını affedeceğim. Ama durumun değişmedi.”
“Bunu görebiliyorum.”
Boş bir alanın üzerinde sallanan iki bacağıma baktım.
“Sormak istediğim tek bir şey var.”
“Sor.”
“Metroda nasıl hayatta kaldın?”
Beklediğim soru buydu.
“Cevap verirsem beni bırakır mısın?”
“Bakarız.”
Bu bir yalandı. Sadece yüzüne bakarak bile anlayabilirdim. Hayatta Kalmanın Yolları’nın tek okuyucusu bendim. Kafamda sayısız olası senaryoyu canlandırıyordum. Bu adı batasıca regresörü ikna etmek için ne söyleyebilirdim?
[Yoo Jonghyuk karakterine anlayışın artıyor.]
[Bu kişiye anlayışın zaten çok yüksek.]
Ha?..
[Özel yetenek ‘Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı’ 2. aşama için kullanım koşullarına ulaşıldı!]
[Özel yeteneği etkinleştirmek istiyor musun?]
Bir an sonra, birinin düşüncelerini kafamın içinde bir şelale gibi okuyabildim.
「 O vagonda sadece Lee Hyunsung ve Kim Namwoon hayatta kalmalıydı. 」
「 Yine de Kim Namwoon öldü ve diğerleri hayatta kaldı. 」
「 Nasıl hayatta kaldın? 」
「 Bu adam da kim? 」
「 Bilgi toplayacağım. Eğer rahatsız edici bir şey bulursam… öldürürüm. 」
Yoğun bir düşünce titreşimi.
Belli ki bir kriz durumuydu ama ağzımın kenarlarının yukarı kalkmasına engel olamıyordum.
Senaryonun bitmesine kalan süre 5 dakikaydı.
Hikâyeye başladım. Mümkün olduğunca kısa, öz ve doğru kelimeler kullanarak hikâyeyi anlattım.
‘Dokkaebi’nin’ metroda göründüğü andan ilk senaryonun sonuna kadardı. Tabii ki kazandığım yetenekleri ve önemli konuları hariç tuttum.
“Senaryoyu böcekleri öldürerek mi geçtiniz?”
“Şanslıydık.”
Yoo Jonghyuk o kadar şaşırmıştı ki ağzının açık olduğunu unutmuş gibiydi.
「 Gelecek tamamen değişti. 」
Şok olmuştu. Aslında 3807 numaralı vagonda bulunanlar birbirlerini büyük bir savaş kavgada öldürecek, sadece Lee Hyunsung ve Kim Namwoon hayatta kalacaktı.
“Keskin gözlerin var. Vagonda böcekler olduğunu nereden bildin?”
Aklımdan düşünceler geçerken Yoo Jonghyuk’un gözlerini Öldürme Niyeti doldurdu.
「 Bu adam da bir regresör mü? 」
「 Eğer öyleyse, onu hemen öldürmeliyim. 」
Bir kusur işleyen kişi, herkesin bununla ilgili konuştuğunu düşünür.
Beni yanlış anlamasına şaşırmadım. Hemen ağzımı açtım.
“Bir patlama.”
“Patlama mı?”
“Öndeki vagondan gelen bir patlama nedeniyle bir böcek bulabildim.”
Yoo Jonghyuk’un vücudu bu sözler üzerine durdu.
“Daha basit bir şekilde açıkla.”
“Patlama meydana geldiğinde, bir çocuk düştü ve böcek toplama ağını düşürdü. Ben de tesadüfen aldım.”
“…Bu şüpheli bir tesadüf.”
“Tesadüfler her zaman şüphelidir. Bana inanmıyorsan, bölgenin ötesindeki insanlara sor. Orada duran çocuk ağı düşürdü.”
Oksu İstasyonu’na giden yoldaki güvenlik bariyerinin ötesinde insanlar bu tarafa bakıyordu. Senaryo henüz bitmemişti, bu yüzden bize yaklaşamıyor ya da bizimle konuşamıyorlardı.
Yoo Jonghyuk o tarafa baktı ama hiçbir hareket belirtisi göstermedi. Gözleri değişti ve Yoo Jonghyuk’a aitmiş gibi görünen anılar aklımdan geçti.
「 Anlıyorum. 」
「 Patlama. 」
「 Bu adam bir regresör değil. 」
「 Geleceği değiştiren o değil. Aksine, geleceğin değişme sebebi…」
「 Benim. 」
İnsanların güçlü bir patlamada acı içinde öldüğünü ve Yoo Jonghyuk’un bunu boş boş izlediğini gördüm.
「 Çünkü diğer dönüşlerden farklı olarak onları öldürmeye başladım. 」
Bilge Okuyucu Bakış Açısının etkisiyle, Yoo Jonghyuk’un zihinsel acısını ve ıstırabını hissedebiliyordum.
“Soruların bitti mi?”
“Evet.”
“O zaman beni bırakır mısın? Oksu’ya birlikte gidelim. Senaryoyu açıklığa kavuşturmak için fazla zaman kalmadı.”
“Bu zor.”
Fakat bir kahramanın, kahraman olmasının bir nedeni vardı.
“Söylediğin her şey çok mantıklı.”
Yoo Jonghyuk kadar dikkatli bir baş kahraman görmemiştim.
「 Bir acemi bu kadar sakin olamaz. 」
「Değişen dünyaya anormal derecede uyum sağlamış. 」
「 Muhtemelen Kim Namwoon’u öldürdü. 」
「 Yararlı olmanın ötesine geçerek tehlikeli olmaya başladı. 」
Yoo Jonghyuk’un sağ gözü altın renginde parlamaya başladı. Ne yaptığını hemen anladım. Aslında, bu adam ‘bunu’ kullanmasaydı garip olurdu.
Bilge’nin Gözleri. Yoo Jonghyuk’un en güçlü algılama yeteneği. Bilge’nin Gözleri, hedefin nitelikleri penceresinin yanı sıra gizli bilgileri de gösteren SS sınıfı bir beceriydi.
Bunu kullandığı sürece kimliğimin açığa çıkmasını engelleyemezdim. Öte yandan, bunun iyi bir şey olduğunu düşündüm.
Hâlâ ‘nitelik’ ve ‘becerilerimi’ bilmiyordum. Yoo Jonghyuk bilgilerimi keşfederse, ben de kendim hakkında bilgi sahibi olabilirdim. O zaman umarım öğrendiğim bilgileri bu durumdan kurtulmak için kullanabilirdim.
[Özel beceri, ‘Dördüncü Duvar’ etkinleştirildi!]
[Dördüncü Duvar, tespit becerisi Bilge’nin Gözleri’nin kullanıldığını tespit etti!]
Havada kıvılcımlar uçuştu ve Yoo Jonghyuk’un bedeni sendeledi.
「Hah, ne? 」
Yoo Jonghyuk sağ gözünü kapattı ardından şaşkınlıkla beni izledi.
“Sen… senin kimliğin ne?”
Kusura bakma ama ben de aynı şeyi merak ediyordum.
[Özel beceri Dördüncü Duvar Bilge’nin Gözleri’ni engelledi!]
Bilge’nin Gözleri’ne karşı savunma sağlayacak bir becerim olduğunu bilmiyordum. Kitap Ayracı’ndan sonra, şimdi de Dördüncü Duvar’dı.
Bu işleri karıştırdı. Yoo Jonghyuk artık bana inanmazdı.
「 Onu burada öldürmeliyim. 」
Bilmediği şeye güvenmeyen biriydi.
“Yoo Jonghyuk.”
Öyleyse ben de planlarımı değiştirmeliyim.
“Güvenilir bir arkadaşa ihtiyacın var.”
“Ne demek istiyorsun?”
“46. senaryoyu tek başına geçemezsin. Bunun farkında olman gerekmiyor mi?”
Yoo Jonghyuk’un gözleri kısıldı.
“Bunu nereden biliyorsun? Belki de sen-”
“Nereden bildiğim önemli değil.”
Yoo Jonghyuk’un gözlerinin içine baktım ve şöyle dedim.
“Önemli olan sana yardım edebilmem.”
「 O bir regresör değil. Bir regresör olsaydı, onu ruhum duymazdı. 」
「 O zaman bu adam kim? 」
「Belki? 」
Eğer kartlarımı saklayamıyorsam ve iddialı kartlara sahip değilsem, o zaman tek bir çıkış yolu vardı. O da karşımdakinin yanlış anlamasına neden olacak kartları göstermekti.
“Yoo Jonghyuk, senin bilmediğin geleceği ben biliyorum.”
[‘Yoo Jonghyuk’ karakteri ‘Yalan Tespiti’ becerisini kullandı.]
[Yalan Tespiti sözlerinin doğru olduğunu onayladı.]
Yoo Jonghyuk’un gözleri yavaşça açıldı.
“Nasıl?”
“Nasıl sanıyorsun?”
「 Yok artık. Anna Croft’tan başka bir kâhin mi vardı? Güney Kore’de de mi? 」
Kâhin. Hayatta Kalmanın Yolları’nda, geleceği görebilen tek nitelikti ve ‘tüm tespit becerilerini geçersiz kılma’ pasifine sahipti. Aslında, Hayatta Kalmanın Yolları dünyasında yalnızca bir kişi kâhin niteliğine sahipti.
「 Sadece bir kahin benim Bilge Gözlerime karşı koyabilir. 」
Cevap vermedim, Yoo Jonghyuk dudaklarını ısırdı.
“ ‘Gelecek Görüşü’nü’ kullanabiliyor musun?”
“Gibi gibi.”
“Buraya geleceğimi biliyordun.”
“Evet.”
「 Anladım. Eğer bu adam bir kahinse, tüm davranışları inandırıcı. 」
Akış değişiyordu. Yoo Jonghyuk’un değişkenliği hemen hissedildi. Bu tek şanstı.
“Yoo Jonghyuk’un özel güçleri olduğunu biliyorum. Gelecek hakkında da bir şeyler biliyorsun. Öyle değil mi?”
“…”
“Ama bu bilgi asla mükemmel değil.”
Bir regresörün tek zayıflığı.
Bu, geleceğe ilişkin bilgilerini kullandıklarında geleceğin değiştiği anlamına geliyordu. Başka bir deyişle, geri dönen herkes eninde sonunda ‘bilmedikleri bir dünyada’ yaşayacaktı.
“Beni yol arkadaşın yap. Eksik kaldığın kısımları ben doldurabilirim.”
Şimdiki Yoo Jonghyuk için bir ‘kâhin’ kadar iyi bir yol arkadaşı yoktu. Aslında, şimdiki benliğim bir kâhine benzer bir rol oynayabilirdi. Çünkü bu hikâyenin tek okuyucusu bendim.
[Senaryonun bitmesine bir dakika var.]
Yoo Jonghyuk başını eğdi ve düşünmeye başladı.
「 Bir kâhin kesinlikle yardımcı olacaktır. 」
[Senaryoyu tamamlamak için 50 saniye kaldı.]
「Sadece 46. senaryoda değil, daha sonra ‘chalatustra’ ile savaşırken de. Ama… ona gerçekten inanabilir miyim? 」
[Senaryonun bitmesine 40 saniye kaldı.]
「 Yol arkadaşı. 」
Ben sinirli bir şekilde saate bakarken Yoo Jonghyuk nihayet başını kaldırdı.
“Kararımı verdim. Seni yol arkadaşım yapacağım.”
[Aşırı dalma zihinsel gücünü ciddi şekilde yıprattı.]
[Özel yetenek, Bilge Okuyucunun Bakış Açısı kapatıldı.]
Yorgunluktan mı yoksa rahatlamadan mı kaynaklandığından emin değildim ama özel yetenek serbest kaldı. Şimdi Yoo Jonghyuk’un yüzü yorumsuz bir felsefe kitabı kadar zordu.
Yoo Jonghyuk beni ‘Even Köprüsü’nden’ geçirmeye başladı. Tabii ki hala yakamdan tutuluyordum ama… Artık her şeyin yoluna gireceğini düşünmüştüm. Bu lanet regresörü ikna etmiştim ve iyi bir konumdaydım.
Yoo Jonghyuk aniden durduğunda neredeyse Even Köprü’sünü geçip güvenli alanın hemen önüne gelmiştik.
“Senden son bir şey isteyeceğim.”
“Nedir?”
“Eğer gerçekten bir kahinsen, geleceğini bilmen gerekir. Öyle değil mi?”
Yoo Jonghyuk’un sakin gözlerini gördüğüm an tüylerim diken diken oldu. Sınavı henüz bitmemişti. Yakamı tutan tutuş sıkılaştı.
“Haahğ.”
Eli beni biraz yukarı kaldırdı ve ayaklarımın yanından hafif bir rüzgâr geçti. Altım tamamen boştu.
İhtiyozorlar açık ağızlarıyla avlarına doğru atlarken kan kokusu Han Nehri’nin kokusuna karışıyordu.
“Bu eli bırakacak mıyım, bırakmayacak mıyım?”
İlk defa terlemeye başladım. Bırak da düşüneyim. Düşünceleri olmasa bile bu adamı herkesten daha iyi tanıyordum. Gözlerimi kapattım ve Yoo Jonghyuk’u düşündüm.
[Senaryonun bitmesine 20 saniye kaldı.]
Sonra bir sonuca vardım.
“Yoo Jonghyuk.”
Onun ne yapacağından emindim. Nasıl düşünürsem düşüneyim, Yoo Jonghyuk söz konusu olduğunda başka bir son yoktu.
Suyun içinde yaklaşan bir deniz komutanını izlerken konuştum.
“Önce sana iki şey söyleyeceğim.”
“Ne?”
“Birincisi, ben senin astın değilim. Umarım bundan sonra bana adil davranırsın.”
“…”
“İkincisi, seninle iş birliği yapacağım ama sen de benimle iş birliği yapacağına söz vermelisin.”
Yoo Jonghyuk bana dikkatle bakıp başını salladı.
“Peki, cevabın nedir?”
Gülümseyerek cevap verdim.
“Çek ellerini üzerimden ve kaybol, seni lanet olası pislik.”
Sonra beni tutan güç kayboldu. Yerçekiminin gücüne kapıldım. Düşerken Yoo Jonghyuk’un yüzünü gördüm. Yoo Jonghyuk sanki bir şey onu mutlu etmiş gibi ışıl ışıl gülümsüyordu.
Onun bunun çocuğu.
“Sana inanıyorum. Sen kesinlikle bir kahinsin.”
Düştüğüm noktada beni dev deniz komutanının ağzı bekliyordu. Han Nehri’nin soğuk suyuyla birlikte çarpmanın şokundan gözlerimi kapattım. Nefesimi içime çektiğimde sıcak ve muazzam bir karanlık beni yuttu.
[Senaryoyu temizlemeyi başaramadınız.]
Kahretsin, bana illa bu yöntemi kullandıttıracaklardı.
ÇEVİRMEN: CRESCENT