Roxana NOVEL - Bölüm 12
- Ana Sayfa
- Roxana NOVEL
- Bölüm 12
Novel – Roxana – Bölüm 12
Çevirmen : damian
***
Cassis’i son görüşümün üzerinden üç gün geçmişti. Charlotte’un patakladığı bekçi hala iyileşiyor olduğundan zindana yeni bir bekçi atanmıştı. Bu sırada, zindana girmek için Lante’dan izin aldım. Charlotte’un öfke nobeti sağolsun, artık Cassis’i ziyaret ederken sıkıntı yaşamayacaktım.
“Daha iyi hissediyor musun? Nasılsın?”
Hücresine girerken konuştuğumda, Cassis bana doğru döndü. Onu son görüşümün üzerinden bir süre geçmişti. Hala bir tutsak gibi davranmıyordu. Yüzü sabırlı, gözleri ilk günkü gibi parlaktı. Ayrıca bana cevap vermeye niyeti yoktu. Bunun yerine, hücresine ilk atıldığındaki gibi gözlerime bakmaktan başka bir şey yapmadı.
En sonunda, konuştu.
“Roxana.”
İsmimi ilk kez söyleyiş anını kafamda tekrarlamaktan kendimi alamadım. Utancımı atmaya çalışırken düşüncelerimi istikrarlı tutmak için uğraştım. İnsanlar birbirleriyle konuşurken isimleri kullanırlardı ve ben ona kendiminkini söylemiştim, sorun neydi?
Öncekine göre daha yumuşak bir şekilde sordu. “Buraya son gelişinden beri ne kadar geçti?”
Cevaplamadan önce başımı eğdim.
“Bir hafta.”
“Anladım.”
Kendime bile çok sessiz gelmesine rağmen duymuştu.
“Daha fazla geçmiştir diye düşünmüştüm.”
Cassis konuşurken, ses tonunda herhangi bir duygu belirtisi yoktu. Yine de bu sürenin ona olduğundan daha uzun geldiğini kabul ettiğini duymak garip hissettirdi. Tabii Cassis bununla bir şey kastetmemişti.
Charlotte babamla zor bir durumda kaldığından Cassis’in yanından bile geçemeyeceğini çoktan düşünmüştüm. Fakat bir parçam, Cassis’in bana ihtiyacı olduğunu kısa bir süreliğine de olsa kabul etmesini diliyordu. Bu yüzden onu 7 günlüğüne yalnız bırakmıştım. Charlotte’un atağını bir mil öteden görmüş olsam bile acılarla baş başa kalması için onu ellememiştim.
Sabırlı yüzüyle, aniden konuştu.
“Orada öylece dikilecek misin?”
Sözleriyle neredeyse irkilmiştim. Bana yanına yaklaşmam için bir davetmiş gibi gelen bu sözleri sarf etmesi beklemediğim bir şeydi. Hala kapının ağzında durduğumu söylemesi an meselesiydi derken yavaşça konuştu.
“Buraya gel, Roxana.”
Kısık ve ağırbaşlı fısıltısını tekrar duyduğumda yüzü yine duygudan yoksundu. Küçük bir duraksamadan sonra ona doğru yürüdüm.
“Pekala. Zaten yaralarını tedavi etmek için sana yaklaşacaktım.”
Gözleri her hareketimi takip ederken konuşmasını sürdürdü.
“Başkalarının fark etme olasılığına karşın dış yaralarımı tedavi edemeyeceğini söylemiştin.”
Muhtemelen ona ilaç yutturmak için birden fazla kez vurmamı hala garip buluyordu. Ona yaklaştığımda yavaşça gözlerime doğru baktı. Fakat garip bir his içimi sarınca ilerlemeyi kestim.
“Sorun ne? Gözkapaklarını yarıya kadar indirerek sordu.
“Yaklaş.”
Sözleri emir veriyormuş gibi gelmese da uymamayı zor buldum. Tekrardan ilerlemeye başladım. Egom buna izin vermediği için kontrol ediliyor gibi hissettiğimi söyleyemezdim bu yüzden her şeyi kendim yapıyormuşçasına hareket ettim.
Sol kolu kanlar içerisinde olduğundan, sadece sol kelepçenin kırıldığını fark ettim. Ayrıca yakışıklı yüzü yeni yaralar almıştı. Bunlardan Charlotte’un sorumlu olduğunu hatırlayınca yüzümü buruşturdum
Yeteri kadar yanaştığımda, kontrol etme amacıyla elimi vücudunda gezdirdim. Baştaki düşüncelerimin aksine uzuvlarına dokunulmamış olsa da diyafram bölgesinde yumruk izleri vardı. Bakmaya devam ettim. Sağ kürekkemiği kırılmışa benziyordu ve karnında büyük bir göçük vardı. Fakat onun mavimsi beresine baktığımda, bunu benim yapmış olabileceğimi fark ettim.
“Oldukça fena pataklanmışsın. Eğer yaraların tedavi edilmemeye devam ederse, ileride büyük acılar çekebilirsin.”
Bütün bir hafta boyunca kasıtlı olarak ona bakmamış olsam bile, sanki bu kadarı herkes için aşikârmış gibi konuştum.
Odada değişik bir hava vardı. Ona merakla baktım. Karşımda gözleri alışılmadık bir ışıltıyla parlayan Cassis Pedelian duruyordu. Bana dikkatle bakarken bir anlığına nefes almayı bıraktığını düşündüm. Aldığı yaraları saymazsak, yüzü hala bir başyapıt gibiydi. Güneş gibi gözleri bana bakmaya devam etti. Bu bakışlarda tarif edilemez bir şaşkınlık ve kafa karışıklığı vardı. Aniden huzursuzluğumun sebebini fark ettim.
“Demek bu yüzdendi.” diye mırıldandım kendimce. Sesim onu ayıltmışçasına, Cassis tekrardan nefes almaya başladı. Evet, seni çözmüştüm.
Cassis, nefesini hissedebileceğim kadar yakın duruyordu. Ona doğru atıldım ve gülümsedim. “Artık bu mesafeden beni görebiliyor musun?”
Sonunda yüzündeki şaşkınlığı görmek beni biraz mutlu etti. Ama nedense hemencecik Mavi Varis olmaya, ağırbaşlı duruşuna geri döndü. Biraz önce küçük dalgacıklar halinde titreşiyor gibi görünen gözleri yeniden sakinleşti. Yıllar geçse de karşımda eriyen bazı Agreceler’e kıyasla Cassis kendini oldukça iyi kontrol etmişti. Belki de biraz fazla iyiydi.
“Biraz şaşırdıysan sorun değil” dedim oyuncu bir tavırla.
“Şaşırmadım.”
“Öyle mi?”
Yalan söylediğini biliyordum. Ona inandığımı duyduktan sonra konuşmayı kesti. Yüzü tekrardan sertleşti ama bu sefer nedeni farklıydı. Geçici olarak bile olsa güzelliğim karşısında dili tutulduğundan kendine şaşırıyordu ne var ki bu normal bir tepkiydi, konu hakkında niye böylesine sıra dışı davrandığını idrak edemiyordum. Genelde beni ilk kez gören insanlar her şeyden önce dehşet içerisinde rüya görüp görmediklerini kontrol ederlerdi. Hala genç olmama rağmen bu sayamadığım kadar çok kez olmuştu. Güzelliğim tehlikeli bir silahtı.
Tüm bunlarla kastetmek istediğim, ünlü Mavi Varis’in bile az önce beni görüp duygularını bastırabilme gibi bir şansı yoktu. Eğer daha büyük ve deneyimli olsaydı olabilirdi ama o henüz 17 yaşında sağlıklı bir oğlandı. Yani, Cassis’in yaptığı şey az değildi. Bir örnek, Charlotte’un uyuşturduğu yoanı, verecek olursam, tek bir hamlemle hiçbir isteğimi inkar edemeyecek hale gelmiş, anında bir emir kuluna dönüşmüştü.
Aksine, Cassis’in tepkisi oldukça ilgi çekiciydi. Gözlerini sessizce yüzüme odakladı, ama alıştığım o aşık ifade görünürde yoktu. Bakışı normalden daha gergindi. Normalde hücresine adım attığım anda soğuğunu hissetmiş olurdum. Hatta yakından bakınca, soğukluk dondurucuydu.
“Ne düşünüyorsun?”
Bakışlarımı kaçırmadan sordum. Bir nedenden dolayı, gözlerindeki ışıltıyı çözebilirmişim gibi hissettim.
“Beni öldürmeyi düşünüyor olma şansın yoktur herhalde, değil mi?” dedim sessiz ama kasten. Fakat Cassis konuşmadı. Onun yerinde başkası olsa bunu duyunca şok olurdu ne var ki o normal değildi.
“Bilmek istediğin şeyi sor. Artık nasıl göründüğümü bildiğine göre, eminim soracak bir şeyin vardır.”
Anneme çekmiş olsam da bu Lante’a hiç benzemediğim anlamına gelmiyordu. Lal kırmızısı gözlerim tıpkı onunkiler gibi parlıyordu.
Altın gözlerinin yeniden alevlendiğini hissettim. Soruma karşın, Cassis sanki ismimi çoktan tahmin etmişçesine kısık bir sesle konuştu, “Roxana Agrece.”
Ona söylemiş bulunduğum isme üç hece daha eklenmişti. A-Gre-Ce. Cevap vermemek için bir sebebim yoktu.
“Evet, o benim.”
~Devam edecek.
Damian: seviliyorsunuz, tepki bırakmayı unutmayın >w<