Roxana NOVEL - Bölüm 14
- Ana Sayfa
- Roxana NOVEL
- Bölüm 14
Novel – Roxana – Bölüm 14
Çevirmen : damian
***
“Oyuncakla ne yapmamızı istersiniz, Leydi Roxana?”
Lante, adamlarını Cassis’i salondan almaları için görevlendirmişti.
“Benim himayemdeki boş odalardan birine bırakın.”
Cassis çoktan bayılmıştı. Lante’ın acımasız vuruşlarının onu ölümün kıyısına getirdiğine şüphe yoktu. Ne var ki çocuk azim göstermiş ve Lante odadan ayrılana kadar bilincini korumuştu.
“Ne acıklı bir manzara.”
Kanla kaplanmış vücudunu görünce kusmamak için kendimi zor tuttum.
“Böyle bir rezillikle oynamak istediğimden emin bile değilim. İlk iş yaralarını tedavi edin.”
“Evet, leydim.”
İki adam Cassis’in vücudunu yerde sürüklerken arkasında bıraktığı kan izini fark ettim. Bakılamayacak kadar kötü bir halde olmasına rağmen kendimi zorlayarak onu götürmelerini izledim. Zavallı oyuncağım Agrece malikanesine ilk girdiği zaman getirildiği yerden tekrar sürüklenmişti.
Sonra aniden içimi tedirgin bir his kapladı. Önemsizdi belki ama giderek kaybolan vücudunu izlerken aklımdan bir düşünce geçti. Odama giderken onu bir sonraki görüşümde soracağıma dair kendime söz verdim.
***
“Abla! Sonunda döndün.”
“Burada ne yapıyorsun?”
Jeremy alışılmadık bir şekilde merdiven sahanlığında oturuyordu.
“Niye orada oturuyorsun, Jeremy?”
Dirseğini dizine dayamıştı ve bana bakmak için eliyle çenesini tutuyordu. Merdivenler eve oranla devasa boyutlarda olduğundan, orada yalnız başına otururken oldukça göze çarpıyordu. Beni beklediğini sanıyordum. Fakat odam yerine neden burada beklediğini anlayamamıştım.
“O oros- demek istediğim, oyuncağını görmeye gittiğini duydum. Ben de gelmem gerektiğini düşündüm.” Dedi naziklikten yoksun bir şekilde. Yüzü, Cassis’in oyuncağım olmasından hiç haz etmediğini söylüyordu. Cassis hapsedilmişken mutlulukla Charlotte’u ondan uzak tutacağına söz veren Jeremy’den oldukça farklı görünüyordu. Tavırlarının ne kadar hızlı değiştiğini izlemek eğlenceliydi.
“Öyleyse neden birinci kata gelmedin?”
Konuşurken onun tam bir baş belası olduğunu düşünmeden edemedim. Katlanmam gereken şeylerden biriydi. Onu yumruklamam için gelen dürtüyü bir kenara iterek başını nazikçe okşadım.
“Orada oyuncağım bilincini kaybedene dek babamın onu dövmesini izledim.”
Jeremy’nin modu aniden yükselmiş gibiydi. Bunun hem sevgi dolu dokunuşumdan hem de Cassis’in lapaya dönmesi haberinden olduğunu sanıyordum. Elini çenesinden çekerek asabi bir tonda konuştu.
“Abla, kendi başıma oyuncağını görmeye gidersem sorun eder misin?”
Ona bakmak için kafamı yavaşça döndürdüm. O derin mavi gözlerinin arkasında kesinlikle bir plan olsa da cevap vermekte tereddüt etmedim.
“Olur. Belki daha sonra.”
“Neden şimdi değil?”
“Çünkü babamın onu nasıl dövdüğünü gördün. Şu anda kesinlikle içler acısı bir halde. Hemen oynamaya başlayamayıp bir odaya göndermek zorunda kalmam çok üzücü.”
Cevabım çok ikna edici olmalıydı ki Jeremy arka tarafını kaşımaya başladı.
“Tamam. Öyleyse onu iyileştikten sonra ziyaret edeceğim.”
Jeremy’yi Cassis’i görmekten sonsuza kadar alıkoyamayacağımı bildiğimden, söyledikleri sinirimi o kadar bozmadı. Fakat hemen sonrasında dedikleriyle birlikte irkildim.
“Ah, doğru ya. Bil bakalım az önce kime denk geldim? Annene.”
Göz bile kırpmadan, “Gerçekten mi? Nerede? Dedim.
“Odanın kapısında. Muhtemelen hala seni bekliyordur.”
Jeremy ve annem çok ayrı dünyaların insanları olduklarından buluşabilecekleri tek yer kapımın önüydü. Onu son görüşümden beri uzun zaman geçmediği için ne istiyor olabileceğini merak ettim.
“Sanırım yeni bir oyuncak sahiplendiğini duydu, abla.”
Orasını ben de fark etmiştim.
“Annem sana bunu söyledi mi?”
“Hayır fakat kapının önünde Emily ile olan konuşmasına kulak misafiri oldum.”
Konuşmasına devam ederken ağzı gizemli bir şekilde kıvrıldı. “İfadesi çok eşsizdi.”
Aniden tırabzana tekme attı. O an sinirinin Cassis yüzünden olmadığını fark ettim.
“Annelerimiz küçük canavarlara hayat vermiş gibi davranıyor ve bizi ne zaman görseler korkuyla titriyorlar.”
Sözleri dargınlıkla doluydu. Beni odamın kapısı yerine neden koridorda beklediğini anlamıştım. Jeremy’ye göre annemin ona olan bakışlarının onur kırıcı olduğuna hiç şüphe yoktu. Kendi annesine olan öfkesini benim anneme salıyor olmalıydı. Ve bunun hikayenin yazarından kaynaklandığını biliyordum. Gotik aşk romanı yazarı olarak Jeremy’nin kötü karakterine karanlık bir geçmiş vermek zorundaydı.
Uzun zaman boyunca, annesi kendi evladından korkmuştu. Yıllar geçip Jeremy babasına daha çok benzemeye başlayınca korkusu da giderek artmıştı. Jeremy büyük ziyafete ilk davetiyesini aldığında, çığlıklar içerisinde kaçmış ve oğlundan olabildiğince uzak durmuştu. Bu kadar kırılgan birinin nasıl Lante’ın karısı olduğu bir tartışma konusu olsa da sonuçta birkaç yıl önce geberip gitti.
Bir gün, kazara Jeremy’ye denk gelmişti. Jeremy böyle durumlarda genelde annesinin eksantrikliğini direkt görmezden gelirdi fakat o an bir nedenden dolayı üzüldü ve kadını takip etmeye karar verdi. Aileleri tarafından ihmal edilen çocuklar gibi, arada görmüş olsa da hiç yeteri kadar sevgi almamıştı. Hayatının her bir günü uğradığı hüsran sonunda başka bir şeye dönüşmüş olsa da olabilecek en kötü anda olmuştu.
Anne ve çocuk arasında doğaçlama gelişen saklambaç oyunu fazla uzun sürmedi. Annesi kendini kilitlemeye çalıştı fakat Jeremy kontrol edilemez bir güçle kapıyı içeri tekmeledi. Kaçacak bir yer kalmayınca kadın terastan atlamaya karar verdi. Annesinin korkuluğun hemen üzerinde parmak uçlarında durduğunu gören Jeremy onu yakalamak için atıldı. Fakat elini uzattığında kadın aşağı düştü.
Sonunda oğlunun yardımı yerine ölümü seçti. Odası üçüncü katta olduğundan kurtulma şansı vardı ancak boynunun üzerine düştüğünden ölümle sonuçlandı.
“Senin annenin farklı olduğunu düşünmüştüm ama dandik bir oyuncak aldığında nasıl üzerine düştüğüne bakacak olursak…”
Jeremy’nin annemin tavırlarında ve dolayısıyla onun hakkındaki izlenimlerinde neler gözlemlemiş olabileceğini tahmin edebiliyordum. Tam tarihi hatırlayamıyorum ancak Lante beni gerçek bir Agrece olarak çağırmaya başladığından beri annem gururlu ama mesafeli görünüyordu. Bazen sanki bir yabancı olmuşumcasına alttan bir korku seziyordum. Fark etmediğimi düşündüğünü bilsem de kim ebeveynlerine karşı çocuklarından daha hassas olabilirdi ki?
“Hadi gidelim.”
Elimi uzatarak Jeremy’ye gitmeyi teklif ettim. Ne var ki beni görmezden gelerek tırabzanı tekmelemeye devam etti.
“Annenin odanda olduğunu söyledim. Oraya gitmek istemiyorum.”.
“Benimkine değil, ahmak. Seninkini kastettim.”
Tekmelemeyi kesti.
“Anneni görmeye gitmeyecek misin, seni bekliyor olmalı.”
Jeremy ve ben aynı boylardaydık ancak hala merdiven sahanlığında durduğundan onunla konuşurken yukarı bakmam gerekiyordu. Ellerine uzandım ve aşağı çektim. Karşı koymadı.
“Şu an gerçekten onu göresim yok.” diye itiraf ettim Jeremy’ye. Gerçek de olsa yalan da olsa Jeremy’yi kendime ikna etmek için aklımı hazırlamıştım.
Elimi sıkışını arttırdığında sıcaklığını hissettim. Görmezden gelmeye çalışırken kendimi yürümeye zorladım.
~Devam edecek~