Roxana NOVEL - Bölüm 6
- Ana Sayfa
- Roxana NOVEL
- Bölüm 6
Çevirmen : Ariadne
“Ne zaman döndün, abla? Önceki saatlerde uğramıştım ancak burada değildin.” diye homurdandı, Jeremy. Bana doğru yürümeye başladıktan sonra aniden kapıya doğru döndü. “Ne diye hala orada dikiliyorsun sen? Kaybol!”
Sesindeki yakıcılık, benle konuşurken vurguladığı oyuncu tonun tam tersiydi. Emily kapının yanındaki duruşunu koruduğunda, Jeremy onu öldürecekmiş gibi bir bakış attı. İzinsiz giren kişinin kendisi olduğunu unutmasının üzerine bir de odamı işgal eden Emily’ymiş gibi davranıyordu.
Jeremy’nin, onun odada bulunmasından hoşlanmadığı belliydi. Ne var ki Emily bana bağlıydı. Bu yüzden aklı başında bir hizmetkarın yapacağı gibi, üvey erkek kardeşimi görmezden gelip benim emrimi bekledi.
“Çekilebilirsin, Emily.”
Emri benim vermemin üzerine, odayı sessizce terk etti. Jeremy’nin buz gibi bakışları, odadan çıkan figürün üstünde sabitlenmişti. Normalde bana ait birisine böyle ukala davranmazdı fakat Emily’den hoşlanmadığı açıkça belliydi.
“Jeremy.”
Tak.
Kapının kapanma sesiyle birlikte, içeri daldığı için ona sıkkın olduğumu fark ettim.
“Buraya gel.”
Tabii ki bunu belli etmeyecektim, çünkü Jeremy’nin gözünde ben onun sevgili ablasıydım. Sözümün üzerine bakışlarını kapıdan çekti ve yanıma doğru yaklaştı. Elimi ona uzattım.
“Daha önce geldiğimde oda boştu. Nereye gittin?”
Elimi tuttu, ayaklarını yanıma uzattı ve dizlerime yattı. İlgiye muhtaç yavru bir köpek gibiydi. Emily’ye karşı olan tavrının sebebi belli olmuştu. Başka kimsenin onun bu yanını görmesine izin vermiyordu. Öncesinde beni bulamamış olmak canını sıkmış olmalıydı ki şimdi de surat asıyordu.
Sesimde sakin bir tonla, sorusunu cevapladım, “Kuluçka odasında.”
“Zehirli kelebeklerin olduğu mu?”
“Mhm.”
Cassis Pedelian’ı görmek için zindanları ziyaret ettiğimi ona söyleyemezdim. Zaman kaybı olduğunu düşündüğünü gizlemek yerine, kaşlarını çatıp cevapladı, “Cidden onları yeniden yumurtadan çıkarmayı mı deneyeceksin?”
“Bu elimdeki kalan son küme, ve bu sefer başarmaya kararlıyım.”
“Sadece ölüp gitmelerini tercih ederim.”
“Fakat bu işe verdiğim onca zaman ve emekten sonra, öyle olması sadece ziyan olur.”
Jeremy’nin bunun iyi bir fikir olmadığını düşündüğünü söyleyebilirdim. Gerçekten endişelendiğini fark ederken, ona karşı daha bonkör hissettim. Novelde, Jeremy kadın başrole kötülük eden ve klanının tüm sırlarını ifşalayan sersem kötü karakterdi. Fakat henüz çok genç olduğu için, yaparken eylemlerinin ne kadar kötü olduğunu görememişti. Evet, zalim bir karakterdi ancak herhangi bir Agrece’den daha kötü değildi. Ve en önemlisi, bana karşı oldukça tatlıydı.
“Babamın getirdiği yeni oyuncağı gördün mü?” diye sordu, kafasını yavaşça dizlerimden kaldırırken. Cassis Pedelian’dan bahsediyordu. “Herifin yakınına yaklaşmamıza izin vermiyor, bu da gösteriyor ki o sıradan birisi değil. Sence kim olabilir?”
“Ben de pek emin değilim.”
Tutsakların Jeremy’nin ilgisini genel olarak çektiğinin farkındaydım fakat bu sefer bu gizemli “misafiri” özellikle tanımak istiyor gibiydi.
“Tekrar düşündüğümde pek itilip kakılan birisini anımsatmıyor bana.” diye ekledim.
Pek önemli bir yorum değildi ama bu bile Jeremy’nin doğrulmasını sağlamıştı.
“Bir saniye. O senin… İlgini mi çekiyor?”
Bir cevap ararcasına yüzüme baktı. Ses tonumda bir şeyler fark etmiş olmalıydı.
“Öncesinde babamın eve getirdiği oyuncakların hiç biriyle ilgilenmemiştin, abla.”
Bakışlarını tekrar benimkilere dikti. Mavi gözlerinin tepkimi ölçtüğünü söyleyebilirdim.
“Biliyorum, fakat yeni gelen ilginç duruyor.”
İtiraz etmek için herhangi bir sebebim yoktu. Jeremy bana şaşkın bir şekilde bakarken ona uysalca gülümsedim.
“Hah! Öyle mi?”
Kafasında bir şeyler döndüğünü görebiliyordum ancak kısa süre sonra kafasını tekrar dizlerimin üstüne koydu.
“Peki abla, madem öyle, o senindir.”
Jeremy’nin avını bir başkasına verdiği duyulmuş şey değildi ne var ki bunu yapacağını biliyordum. Nasıl mı? Çünkü benim onayım ve ilgim için yanıp tutuşuyordu. Şu anda yüzündeki ifade bile “İyi yaptım mı?” der gibiydi. Umutsuzca onaylanmayı bekliyordu.
Ona doğru gülümserken saçları ile oynamaya başladım. Kafasını elime bastırırken, yüzünde duygusal bir tatminin verdiği rahatlama vardı. Bir kedi gibi mırıldanıyordu. Bir kediydi ama hala yırtıcı olan bir tane. Bunu unutamazdım.
Onu bana böyle sarılırken görünce, hala sadece 15 yaşında ve sevgiye aç olan bir çocuk olduğunu düşünmekten kendimi alamıyordum. Zaman zaman bu aklımda beliriyor ve her zaman ihtiyacı olan abla figürünü doldurmaya çalışmamı sağlıyordu.
Elimin dokunuşunu hissetmek kesinlikle onun hoşuna gidiyordu. Her şey planıma uygun şekilde gittiği için bende hoşnuttum. Elim onunla ilgilenmeye devam ederken, aklım sakince sıradaki hamlemi planlıyordu.
***
Lanet olası Agrece’ler.
Cassis düşmanlarına sessizce lanet okudu, ardından ağız dolusu kanı yere tükürdü.
Hapishane gardiyanları onu hırpalamak için geleli henüz dakikalar oluyordu. Bu bağlı bir şekilde kırbaçlandığı ikinci seferdi. Amaçlarının ondan herhangi bir sırrı almak değil, basitçe ona zarar vermek olduğunu anlamıştı. Yakışıklılığından geriye bir iz kalmayana kadar hırpalanmış, asil görünümlü Cassis Pedelian kaybolmuştu. Herkesin ona Mavi Varis olarak saygıyla yaklaşmasının sebebi dış görünüşüydü, ancak ünlü dış görünüşü şu anda sadizmin gerçek izleri ile kaplı haldeydi. Aynı zamanda zehir, büyü ve üstünde denenen tuzaklardan kaynaklı kalıcı yaralara sahip olmuştu.
Düşmanın bölgesinde tutulmaya başlanalı nerdeyse 4 gün olmuştu. Agrece’lerin kötü ve oldukça sinsi olduğunu her zaman biliyordu ancak Mavi Pedelian’ların bir üyesini direkt olarak kaçırmaya ve zarar vermeye çalışacaklarını tahmin bile edemezdi. Böyle bir davranış savaşı ilan etmekle eş değerdi. Agrece’ler, Pedelian topraklarına girmeye cesaret etmiş ve Mavi Klan’ın varisini kaçırmadan önce yüzsüzce saldırmışlardı.
Fiziksel acısı şiddetliydi fakat Cassis’in canını asıl yakan şey öfkesiydi. Elinde olsa, Lante Agrece’i öldürür ve tüm topraklarını yok ederdi ama bulunduğu durumda görüşü bile sınırlıydı. Cassis gergin bir çabayla demir çubuklara baktı. Görüşü önceki güne göre biraz düzelmişti ancak ışığı ve karanlığı birbirinden ayırt edecek kadar. Görüşünün düzeleceğini söylerken kız ona doğruyu söylüyor olmalıydı.
Klik.
Uzaktan bir kapı açılma sesi, ardından da ayak sesleri duymaya başladı.
Cassis sesleri dikkatlice dinledi. Bir gardiyanlarınkine benzemiyordu. Hücresine doğru yaklaşan adım sesleri daha sık ve daha narindi.
Bu gizemli hemşiresi olmalıydı.
“Berbat görünüyorsun.” Dedi gelen seslerden anladığı kadarı ile eşiğe çıkarken.
Ses tonu özür diler gibi mi geliyor? Cassis bunu düşünürken aynı zamanda onun iç çektiğini duydu. Ani bir hareketlenme ile burnuna doğru hafif bir koku yayıldı. Ona yaklaşan sıcaklık dalgasından yanına birisinin geldiğini anladı, bu yüzden aniden tutuştu.
“Dokunma bana!”
“Sadece ciddi bir yaran olup olmadığına bakacağım.”
Yavaşça onun tişörtünü sıyırırken, Cassis vücudunun gerildiğini hissetti. Elini ondan itecek oldu ancak bir saniye sonra bundan vazgeçti. Bunun yerine, kızın durduğu yere baktı. Aniden, bakışları yüzüne doğru odaklandı, fakat sadece insan olduğunu seçebildiğinde, hayal kırıklığı için kaşlarını çattı.
“Neyse ki, çok ağır bir yaran yok. Ne var ki acı çekiyorsan, geçirmesi için sana bir şeyler verebilirim.”
“Gerek yok.”
Onun sesini her duyduğunda içinde garip bir şeyler hissediyordu. Sıra dışı bir şekilde rahatlatmaya yakın tatlı bir histi ve ses sanki değerli bir kristalmiş gibi güzeldi. Sesinden etkilendiğini inkar edemeyerek, ondan yayılan gücü açıklayamayacağından şüphelendi.
“Ye bunu,” dedi, “Eğer ölmek istemiyorsan tabii.”